5 Mayıs 2008 Pazartesi

BU DÜNYANIN TEK SORUMLUSU BİZİZ

BU DÜNYANIN TEK SORUMLUSU BİZİZ

Sevgiyi mahzenlere kapattık,
Dehlizlerde kuruttuk sevda çiçeklerini
Üzerini taşlarla örttük ki bir daha çıkmasın diye
Günden güne nasır bağladı katılaştı kalbimiz
Hissiz bir taşa döndük

Merhameti çoktan öldürdük
Vefayı sahipsiz bir mezara gömerek bir fatiha dahi yollamaz olduk
Doğruluğu ummanın akıntılarına kaptırıp, okyanusta kaybettik.
Güvendiğimiz dağlara çoktan karlar yağdı bile
Her gün hırsızlar türedi etrafımızda mantar gibi
Tüyü bitmemiş yetimlerin haklarını
Göz göre göre çalan hırsızlar

Hayatı paylaşmayı kendi benliğimize hapsettik
Etrafımızı göremez olduk dört duvara gizlenmekten
Kendimizden bile şüphelendik
Komşuda yangın çıktı kılımız bile kıpırdamadı
Bana gelmedikten sonra
Varsın ne çıkar! Diyecek kadar bencilleşti yüreğimiz

Yüzümüze öyle bir maske taktık ki
Suratımız görünmesin diye ebediyen gizledik
Kirlettik içimizdeki saf duyguları
Sevmediğimiz halde sever gibi göründük
Gülerken bile sahteydi gülüşlerimiz
Ha bu ara! Acımayı da kattık unutulmuşların arasına
Acılar karşısında duyarsız olmayı da öğrendik
Timsah gözyaşları döktük ağlarken bile
Yazık ki kutsal olan gözyaşlarını bile kirlettik elimizle

Reklamlarda kullandık yardım bahanesiyle saf insanlarımızı
Bir ekmek için ezdirdik çocuklarımızı
Donattığımız sofralarımızda zengin dostları ağarladık iftarlarda
Hatırlamaz olduk fakirleri şatafatlı sofraların sefasında
Ramazanlık yardımlar ise sonrasında kesildi
Komşumuzu aç uyuttuk, sahur vakitlerinde
Aç evladını uyuturken annelere bir kap yemeği bile çok gördük
Acılarla bıraktık onları uykusuz sabahlarda

Bayramlarda şık elbiselerle giyindik, çocuklarımızı da giydirdik
Komşu çocuğu ne giyiyor diye düşünemedik
Kapımızı çalarken bayram sabahında çocuklar
Hırsızdır diyerek açmadık, bir şekeri bile çok gördük
Dostları gezerken garipleri unuttuk,
Unuttuk komşuları, unuttuk yaşlı insanları
Kendi çocuğumuzun başını okşarken merhametle
Sokakta el öpmeye gelen çocuğu şefkatle okşayamadık
Kendi evladımız gibi bağrımıza basamadık yetimleri
Bayramlar anlamını yitirdi elimizde, ziyaretlerdeyse cılız kaldık
Vah ki! Vah bizler nasıl bir nesil idik! Ne hale geldik

Kabirlerimizi otlara, kurtlara, ağaçlardaki kuşlara teslim ettik
Ebemizi, dedemizi, neslimizi unuttuk
Arifeler de uğrar olduk kabristanlara
Bir yasin bile okuyamadık ruhlarına dostların
Gecelerimizden de çıkardık yazık Fatiha yollamayı
Oysa ne çabuk unuttuk daha dün
Daha dün musalladan yolcu ettiğimiz akrabamızı
Komşuda cenaze vardı, biz düğün telaşındaydık
Hayat devam ediyor dedik! Durmadık, eğlendik
Zıtlıklarla birlikte yaşamaya da alıştık, alıştırıldık
Ağlayanlar içerisinde, gülmeyi de becerdik

Hırs bürüdü ruhumuzu
Hep istemekle geçerken ömrümüz, vermeleri unuttuk
Oysa asıl verenin ne kadar karşılıksız verdiğini düşünemedik
Her şeyin emanet olduğunu düşünemeden istedik
Ev istedik, iş istedik, eş istedik
İstemeye gelen oldu mu varken yok dedik
İstedik aldık, doymalara bir türlü doymadık
Bir türlü bitmedi istemelerimiz
Her şeyimiz oldu yine istedik
Makam istedik, şöhret istedik, şehvet istedik
Bir yılan bile toprağı kanaatle yerken
Bizlerse kanaati unuttuk, şükrü unuttuk, yine istedik
Bir koyun isterken bin koyunumuz oldu
İstemenin dahi sınırı kalmayınca dünyada
Fezaya el attık onu istedik
Karnımız doyarken bile gözümüz doymaz oldu sofrada
Açları düşünmeden biraz daha dedik

Hep rahat güzel olsun hayatımız dedik
Yıllarca bu uğurda her şeyi bırakıp koca bir ömrü verdik
Rahatı bulunca geçmişimizi, etrafımızı unuttuk
Sıkıntıya düşünce isyan! Makam gidince feryatları savurduk
Bu yüzden dostları bile düşman gördük
Etrafımıza, çevremize saldırdık, olmadık hakaretlerle dolduk
Velhasıl hayatla bir türlü barışık olmadık, olamadık da
Yazık asıl güzel olanı! Asıl olan kul olmayı unuttuk!

Teravihlerde ve cumalarda doldurduğumuz camileri
Vakit namazlarında unuttuk
Seccadelerimiz tozlandı raflarda
Duaları darlıklara saklayıp
Başımız dara düşünce yalvardık, yakardık
Kılmadığımız namazlarımızı kılıp
Etmediğimizi duaları ettik, merhamet dilendik
Düzlüğe çıkınca yine gaflete daldık

İbadet ettik şuuruna varamadan geçirdik secdeleri
Yamadık dünyamızı batıl duygularla
Nefsimiz adına her şeyi mubah görüp
Fetvalar uydurduk kendimizi aldatmak adına
Yine utanmadık yalan yeminler ettik,
sevdiklerimiz üzerine kirlettik değerlerimizi edepsizce

Aileyi unuttuk, paylaşmayı, hoşgörüyü unuttuk
Televizyon dünyasına kaptırdık en değerli zamanlarımızı
Filmlerle dostluktan hasbıhali unuttuk
Evde yabancılaştık ailemizle, daldık yeni alemlere
Ne evlat babayı gördü, ne anne evladı
Film senaryolarında kaybettik paylaşmayı
Komşunun kapısı açılmaz oldu yıllarca
Pas tuttu yüreklerimiz gibi kapı kolları da

Ah o çocuklarımız, dünya tatlısı melek yavrularımız
Kaybettik onları yoğun işlerimiz arasında
Sevgiyi veremediğimiz gibi sevilmeyi de tattıramadık
Internet kefeler de kirlettik duygularını
Zalimlerin insafına terk ettik sevgilerini
Büyüttük biranda bitmeyen sınav maratonlarında
Büyüttük ama hayata hazırlayamadık hey hat!
Sevgisiz, mutsuz bir nesil istedik ve de başardık
Ellerimizle soldurduk nadide çiçeklerimizi
Hayallerini hazanlara kaptırdık

Bugün dünyada artıyorsa şiddet ve savaş
Kapkaççılar, dolandırıcılar ve de sahtekarlar
Bugün dünyada açlıktan ölümü bekliyorsa insanlar
Simsarlar pazarlıyorsa, zulmün zehrini zalimce
Haksızlıklar kanserli hücreler gibi sarmışsa damarlarımızı
Suçluyu başka yerde niçin aramaya kalkışıyorsun! Ey gafil nefsim!
Oysa yıllarca kendi içimizde beslemedik mi suçluyu
Arzularımızla büyütmedik mi? Canavarlaşan dünyayı
Şimdi feryatlar niye, nedendir bunca ettiğin vaveylalar

ERDAL DEMİR

Hiç yorum yok: